anket: mimlemece mimlenmece


ben de mimlenmişim madem, yazayım dedim. zaten de anket, en bi sevdiğim. ahmet hakan'da "çatı aday" tartışmalarını dinlerken bi yandan da oturdum yanıtladım. bu vesileyle öküz'e de selam ederim.

blog açma hikayeniz nedir?
bin sene önce filan açık adımla açmıştım bir blog, sonra otosansür hissi ağır basmaya başlayınca yazamaz oldum. birkaç sene önce bu sayfayı açtığımda da artık maskelerim yüzünden pişik olayazdım, sıkıntıdan açtım yani.

blog isminiz nereden geliyor?
kafka benim için "anlamlı" bir yazar... blogu açarken kafka'nın dava'sındaki joseph k sıkışmışlığını iliklerime kadar hissettiğimi düşünmüştüm. heh he çok ergenmişim :)

hangi mevsimi seversiniz?
yazı sevmem, o net. eskiden sonbaharı severdim ama bütün mevsimler birbirine girdiği için artık hangi mevsimde olduğumuzun bi önemi kalmadı galiba. yağmur olsun, güneş gözümü almasın bi de lodos çıkmasın, benim için en bi güzeli.

bu mevsim size neyi çağrıştırıyor?
sonbahardan yola çıkarak yanıtlıyorum bu soruyu. bi kere börtü böceğin yuvasına çekilme zamanı, kedilerin en az tüy döktüğü, pire sorununun sonlandığı filan bir dönem o. bol yağmur, pastel renkler... ısıtan ama yakmayan güneş filan... her şey çok dengeli gibi... evet, dengeyi ve arınmayı çağrıştırıyor sanırım.

kırmızı ruj mu, eyeliner mı?
allık.

blog yazmak sana ne kazandırdı?
bi şey kazandırmadı ya. takılıyorum işte kendi halimde.

en çok etkilendiğin film?
precious... birden geldi aklıma. ama genel olarak "based on a true story" kadın hikayelerini seviyorum. her ne kadar sonrasında dengemi bozacak ölçüde etkisinde kalıyorsam da.

şiir mi, roman mı, hikaye mi?
kötü şiirler ve kötü şairler yüzünden şiirden nefret ettim, hele hele artık ikinci yeniden bir isim zikredenin ağzına çakmak geliyor içimden. ben -kendi çapımda- hikayeler yazmaya çabalıyorum. ama roman okumayı seviyorum. ama bu tabii benim çok hastalıklı olduğum bi konu, iyi roman kötü roman. hatta aynı romanın iki çevirisi bile çok şey değiştirir bende.

hangi tür film/kitap?
sabit bi tür yok galiba. ara ara bi şeylere yahut birilerine kafayı takıp bi süre orayı kurcalıyorum. geçtiğimiz sefer ikinci dünya savaşı'na takılmıştım. kitaplar, filmler, belgeseller hep o temayı işliyordu. sonra sıkıldım. sonra britanya'ya sardım. şimdilerde bunalımda olduğum için hiçbir şey izleyemiyor/okuyamıyorum.

öğrenci olmak mı, iş hayatı mı?
ben ikisini birarada yaşadım ve hâlâ yaşıyorum. o nedenle tercih yapamıyorum, ayrı ayrı değerlendiremiyorum.

kitap okumak mı film izlemek mi?
bu da değişir kafamın doluluk durumuna göre.

klasik giyinmek mi, spor giyinmek mi?
allaam ne sıkıcıyım. ikisinin ortasında bi yol tutturdum ben ya. stilettolu bi kadın olmadığım gibi converse'li bir kadın da değilim.

almaktan asla vazgeçmeyeceğin şey ne?
roll-on. yaz geldi lanet gelsin. herkese benden roll-on!

en sevdiğin yemek?
yemek seçmem ama yemek yemeyi de pek sevmem, sıkılıyorum. ama yemek yapmayı severim bak, o enteresan. lakin uzun açlıklar yaşadığım için makarna, mantı, sebzeli pilav filan gibi karbonhidratları aşkla seviyorum. bi' de işte sos yapmayı çok seviyorum. eğlenceli ve işte tabağı da daha "şık" bi hale getiriyor filan. öyle işte.

en sevdiğin dizi?
bitenler arasında gossip girl, HIMYM'ı sayabilirim. halihazırda masters of sex ve girls var.

özel bir yeteneğin olsa ne olmasını isterdin?
benim linguistic bir kafam var, yaşadığım bi şeyi çok iyi anlatırım ama keşke biraz daha derinlikli bir hayalgücüm olsaydı.

hasta olmanın en kötü yanı? 
up and down... ben lineer çizgileri seviyorum, hayatımdan iniş çıkış eksilmediği için. hastalık da down işte, düşüşe geçiriyor insanı.

alınacaklar listen var mı, top 5 nedir?
olma mı? uçak bileti, elbise, sandalet, küçük altın, pudram bitti bi de. hehe evet düğün var :)

ilk aldığın makyaj malzemesi nedir?
şeffaf rimel. lisedeydim, salak mıyım neyim, ne işe yarıyorsa o.

Comments

Popular Posts