josephine plays again!


boktan bir hafta geçirdim. geçen cumadan başlayan ve bu cumaya uzanan sıkıntılı bir hafta oldu. ama... bu arada da bir "date" durumu gündeme geldi. bayadır görmediğim ve vaktiyle de iş vesilesiyle görüştüğüm birkaç yıl önce hayatımda alfonso varken tanıdığım bir insan. yalnız, sorun şu ki kendisi akademisyen! ta-taa! ve hatırlarsınız ben akademisyenleri artık kategori dışına çıkarmıştım.

soğuk bir kuzey ülkesindeydi bir süredir, türkiye'ye dönmüş. ara ara tivitleşiyorduk gerçi ama döner dönmez ilk iş beni arayacağını düşünmemiştim. birkaç gün önce bir dm aldım kendisinden, "cep numaran değişmiş ulaşamadım," minvalinde. ben de zaten çok asabi, gergin, huysuz, mutsuz, sağa sola çemkiren, sanki şirkette herkese maaşlar yatmış da bir bana yatmamış gibi milleti azarlayan bir tip... bi durdum, düşündüm. bence ben evlenmeliyim artık, koca aramak ev arkadaşı aramaktan her türlü iyidir, dedim. neyse yani. cep numaramı verdim. o da bugün gün içinde aradı, kuvvetle muhtemel akşam bir şeyler içmeyi teklif edecekti ama yemezler! telefonu açmadım ve akşam, iş çıkışı, servise binerken mesaj gönderdim, "sesi kapalıydı bik bik," filan diye. kahve içelim, önerisini bir cuma akşamı bira yahut içinde alkol barındıran herhangi bir şeye dönüştürmesine izin vermedim, özetle. kısmetse zaten hayatıma giren ilk adamı köpek gibi süründürücem, mesele yatak aşamasına gelene kadar. öyle karar verdim! ayrıca bu defa -karakterimin aksine- hiç "kolay mutlu olan bir kadın" olmayacağım, tohumlarını -tüm ihtimalleri gözeterek- her "nasılsın" sorusuna "iyi diyelim iyi olsun" diyerek attım. öğrendim ben, kolay mutlu edilen/olan kadının enerjisine talip oluyor erkekler. tüketiyorlar. hiç gerek yok.

tabii bir de gün ışığında iyice bakı'cam. eli ayağı düzgündü bu çocuğun ama dişleri düzgün değildi, pek yakışıklı da değildi, diye kalmış aklımda. yüz güzelliği mesele değil nitekim, diş olayına takarım ben.

ayrıca ayık kafayla da iyice analiz edi'cem bu heriften koca olur mu, diye. hislerime güveni'cem, kararımı o masadan kalkmadan veri'cem.

klasik babaanne kafasıyla yaklaşı'cam, "nereliydin sen" diye başlı'cam sorularıma hatta.

büyüklerimizin bir bildiği var, ergenliğin alemi yok!

yaşasın ortalama insan aklı! yeay!

ps: adrien da avucunu yalasın, özgüvene bak, sonsuza kadar seni mi beklicem lan it!

ps II: bu arada bütün haftayı karikatürdeki gibi yaşadım, sigara içmekten bi hal oldum.

ps III: ulan sabah kalktım google'ladım. bu da abartmış yani, hemen de yardımcı doçent olmaz insan biraz bekler. inek, n'olcak!

sevgiler
jk


Comments

Popular Posts