Romantik Komedi "Overdose"

"Sevgili günlük" (diye girmek istedim konuya.)

Ex-sevgilimle ev arkadaşı olduğumu zaten biliyorsun. Normal şartlar altında "normal" bir insan önce ex-sevgilisini evden gönderir ve yeni birini sonra hayatına sokar, değil mi? İşte ben öyle yapmadım. Ex-sevgilimle ev arkadaşı ve iş arkadaşı olarak kalmaya devam edip bu sırada ortak çevreden başka biriyle sevişmeye başladım. İşte tümden gelimci bir yaklaşımla bakınca görüyoruz ki benim ne normal şartlarım ne de normal bir kişiliğim var.


Neden böyle diye sorma sakın! Ben hem şizoid hem borderline kişilik bozukluğuna sahip bir insan olduğum kanaatindeyim, dürüst hiç değilim ve ayrıca olayları işime geldiği gibi anlatmayı ve aslında bazı nüansları -hayati öneme sahip olsalar bile- atlamayı severim. Şuna varmaya çalışıyorum, benden edineceğin, ancak siyasilerin Kürt meselesi hakkında yaptıkları dezenformasyon gibi boktan bir bilgi olur. "Bilmeseydim daha iyiydi lan," dersin. O derece... Sonra cephe alırsın bana, o kadar boktan anlatırım ki benimle aynı fikirde olmamak senin için hayat memat meselesi haline gelir. Zaten yalnız bir insanım, tüm sevdiklerim benden uzakta, yakın kalmaya tahammül edemiyorlar. Bir kedim bir sen yani...

Neyse, uzattım yine. İpin ucunun kaçtığı gece dedim ki kendime "Ah Josephine'ciğim bu kadar romantik komedi izlersen sonuçlarına katlanırsın bebişim!" Bundan sonra kendimi yeterince güçlü ve dirayetli hissetmediğim zamanlarda romantik komedi dozajını minimize edeceğim. Tabii, tüm bu anlattıklarımdan olup bitenlerden şikayetçi olduğum sonucuna varılmasın, gayet memnun edici bir durum içindeyim. Karmaşama bir "es" verdim. Gencim, güzel sayılırım, akıllı ve entelektüel bir kadınım ve "Ne duruyorsun," dedim kendime. Hayatımda kaç kez aynı yaşları yaşayacağımı düşündüm. "Keşke"lerimi düşündüm. Onun hayatına birinin girme olasılığını düşündüm. Hepsinden önemlisi uzunca bir süredir zaten sürekli onu düşünüyordum ve bir mesaj attım, bir buluşma ayarladık. Tabii ki alkol de şişede durduğu gibi durmadı. (Tabii ex-sevgilimin benim ne kadar yalnız bir insan olduğumu her fırsatta gözüme sokması da bardağı taşıran ve beni harekete geçiren son damla oldu.)

Beni -kuvvetle muhtemel benim onu sevdiğimden daha çok- seven bir adam var karşımda. Şimdi bir de bu açıdan manzara nasıl görünüyormuş, ona bakıyorum. Eski ilişkilerimde derbeder aşık rolünü oynamak hep bana düşmüştü. Entelektüel ve kültürel anlamda bir uyum içerisinde olduğumuzu söylemem mümkün... Nazik ve zarif, düşünceli, futboldan çok hazzetmiyor, halısaha maçlarına gitmiyor, sevdiğim bok püsür dizilerin müdavimi olmasa da izlemeyi seviyor, aksiyon yada bilimkurgu filmlerinden de hoşlanmıyor (aslında sinemadan çok anlamıyor, bu da demek oluyor ki bütün art house filmleri birlikte izleyebiliriz), kulağına iyi gelen şarkıları dinliyor (tabii ki seçici ama seçiciliğin bokunu çıkarmadığı gibi ucuz pop numaralarını da yemiyor), (bir tabir var kullanmayı sevmediğim ama durumu iyi özetleyen) demem o ki "large" biri... (Ex-sevgilimle aynı evde yaşıyor olmam onu, ex-sevgilimden daha az rahatsız ediyor.) İçinde bulunduğum karmaşık ve zor durumu bir parça daha zorlaştırmıyor, çözümleyici ve neşeli bir yapıya sahip... Kendine müslüman-tipik bir "ataerkil" erkek olmadığını düşünüyorum, umarım yanılmıyorumdur. Bu benim için hayati öneme sahip...

Özetle kendime bir kıyak yaptım sevgili günlük! O yüzden keyfimi kaçıran unsurlar olsa bile keyfim gıcır... Tek problem evler arasındaki mesafe... O karşının dingin, sakin, "slow motion" insanı... Bense stresin, trafiğin ve gürültünün...

Kol çantam yeterince ağırken şimdi bir de kaplumbağa gibi evimi sırtımda taşımaya başladım tabii Little Cat B'nin sepetini de.

Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek?

Dipnot: Bu ilişkinin müsebbibi "Morning Glory" isimli filmdir. Phantom of the Opera'daki yakışıklı prensi orada bulduğum için ayrıca mutluyum. İzleyin izlettirin efendim :)

Sevgiler
josephine k

Comments

Popular Posts