Ağzını bozma, şşştt!

Ağzı bozuk bir bilinç dışı...

Sanırım bir insanın başına gelebilecek en korkunç şeylerden birini hem yaşadım hem yaşattım dün gece.

Sevgilim gece işleri bittikten sonra -saat 11 sularında- beni aradı. Sesi kötü geliyordu. Biraz üsteledim ve gelip beni evden almak istediğini, hazırlanmamı söyledi. Araya zaman sokmak ve duyguları da ilişkiyi de soğutmak gerektiğini düşündüğümden kendi evimde zaman geçirmeye özen gösteriyorum.Buna karşın hiç niyetim olmamakla yine de kabul ettim teklifini. Yanlış anlaşılmasın görmek istemediğimden değil ipin ucunu kaçırmak istemediğimden...


Aldı beni, onun evine gittik. Bu konu üzerine biraz konuştuk ama beni huzursuz eden bir "şey" vardı. Ağzımda kekremsi bir tat... Sanki -ben ki dünyanın en gelgitli, en duygu yumağı insanlarından biri olabilirim- ondaki bu duygusal yoğunlaşmanın benim seviyelerimi aşması beni inceden huzursuz ediyordu ve hiç toplumsal bir yargıyla yaklaşmak istemesem de bu durum zihnimde bir "erkek" için fazla "nazenin" bir tavıra işaret ediyordu.

Zaten bir yandan sürekli kendi içimde boğuşuyorum. Hayallerimin peşinden gitmeye devam etmek ve daha fazla yara almakla evlenip daha stressiz, daha sıradan,daha az yıpratıcı, daha az mücadele yoğun bir yaşamı tercih etmek arasında. İş tam bir stres kaynağı... Ailemin bu konudaki tatminsizliği ve evde kalacağıma ilişkin endişeleri... Üstüne Alfonso'nun kırılganlığı da eklenince sanırım biraz sıkışmış hissettim kendimi. Buraya kadar her şey olağan aslında...

Ben zaman zaman küfrederim insanların gıyabında. Bu bir ünlü olabilir, bir nesne ya da eski iş arkadaşlarım... Kimsenin yüzüne karşı şaka yapmak dışında küfretmişliğim yoktur. Dün gece başıma gelen böyle bir şey... Uykumda sevgilime bilimum hakaretler edip -seni istemiyorum, sevmiyorum, git, sen ne yavşak bir adamsın, siktir ordan ve daha onun söylemediği onlarcası- onunla sevişip sonra sırtımı dönmüşüm. (Sevişme öncesinde mi, sonrasında mı onu hâlâ bilmiyorum mesela.) Hiçbir şey anımsamıyorum. Öyle inandırıcıymışım ki sevgilim uyuduğumu oldukça uzun bir süre anlamamış. Ara ara gözlerimi açıp sorduğu sorulara yanıt veriyor ve hatta dönüp başımı kaldırıyor, hakaretlerimi tamamladıktan sonra tekrar sırtımı dönüyormuşum. Gün doğar doğmaz kalkıp gideceğimi ve onu terk edeceğimi bile düşünmüş. "Üstüne iki tane tokat atsan tam olurdu," bile dedi.

Sabah uyandığımda Alfonso'yu tepemde gözlerini kocaman açmış ve şaşkınlıkla karışık endişe dolu bakışlarla beni izlerken buldum. Keyfim yerindeydi. Önce bir histeri gibi beni ne kadar çok sevdiğinden filan söz etti. Biraz kırıştırdık. "Bana çok kötü davranıyorsun, lütfen böyle yapma," deyince bir tuhaflık olduğunu anladım. Üstelemedim. O da anlatmadı. Birlikte duşa bile girdik. Ta ki kahvaltı masasında ben bir sitem edinceye dek... Sonrası çorap söküğü...

Ne bu şimdi? Ne istiyorum ben bu çocuktan? Hasta ruhlu muyum? Alfonso'yu gerçekten sevmiyor muyum? İçimde birikmiş bu hıncın ve öfkenin kaynağı başka bir nedenken yanlış bir hedefe mi yöneldi?

Bu ne saçma bir durumdur ki kahvaltıda yerin dibine girip girip çıkarak dinledim anlattıklarını. Onun da bu durumdan çok etkilendiği her halinden belliydi.

Çok üzücü... Bir daha yaşanmasının önüne nasıl geçilebilir, bilmiyorum. Ama bir daha yaşanmaması dileklerimle...

josephine k

Uyuyan Venüs

Comments

Popular Posts